BAZI ŞARKILAR YARA BANDIDIR
Olmayı hedeflediğim yerin çok uzağındayım. Kafamın içi bir muharebe alanından
farksız. Öyle yabancıyım ki aynalarda gördüğüm yansımaya. Dışarıdan bakıp çok güçlü
olduğumu söyleyen insanlara, içimdeki karanlıklardan bahsedemeyecek kadar büyük bir
yorgunluk taşıyorum üzerimde. Kendimden kaçarken, yine ilk köşe başında kendime
rastlıyorum. Kimseler bir vazgeçiş uğruna yenik düştüğümü görmesin diye inatla savaş
veriyorum. Verdiğim savaşların sonunda kazanamayacak olsam bile; ‘hep direndim, fazlasıyla
dik durdum, mücadelelerimde nefessizlikle boğuştum,’ diyebilmek için asla pes etmiyorum.
Kurduğum cümleleri farklılaştırmak için çok çabalıyor olsamda, kelimelerim tarifsiz bir
sızıyla düğümleniyor. Dünya kalabalık ve ben milyonlarca insanla birlikte yapayalnız
kalmışım gibi huzursuz hissediyorum.
Göğüs kafesimin orta yerinde beliren gri bir ev var. Evin içinde ben; içimde paramparça
umutlarım, dışımda havaya saçılan yabancı gülümsemeler… Karşı duvarın önünde duran o
heykel kadar duygusuzlaştım giderek. Hiçbir zaman dağılmış yanlarımı toparlayamamışım ve
kendime dokundukça etrafıma saçılmışım.
Sonra balkona çıkıyorum, seçtiğim en güzel köşeye oturuyorum ve yaslıyorum başımı
nemli duvara. Dolmuş gözlerimle gökyüzünü izliyorum. Kabullenemediğim her şeyi
kabulleniyorum. Arabalar gelip geçiyor, yıldızlar kayıp duruyor. Üşüdüğümü hissediyorum.
Radyo’da Emir Can İğrek’ten “Akşamcı” şarkısı çalıyor. Tam o an yaralarım sarılıyor, artık
üşümediğimi hissediyorum.
“Düz çizgide yürüyemeyen
Kendi çizgilerini çeker
Evrende bir toz tanesiyim…”
Öyledir işte, bazı şarkılar yara bandıdır.