Yuhlar Yokuşu
Köklerimi gömdüğüm yokuşlar üşüşüyor her seferinde başıma
Yoruldum yarım yollara eklenmekten
Ama kasıklarım hep nemli, soğumuyor dilimdeki ateş
Şehrin gözleri kör oldu, dakikalar yılgın bulut
Herkes gizli severken birini
Gölgede boğuluyor kılıcın keskinliği
Kürt ezgileri gibi üşürüm dağ başlarında
Kimseye yanaşmaz kulpu kırık nazım
Göğsümün kurdelesi elbette sökük
Neyle avunurum sıradan biriyim
Aşkın sonunda keşkelerin üşüttüğü vakitler
Hep aklımdasın hayatından babasını ayıklayamayan kız çocuğu
Kuyular birikti ağzımda hesap hanem bol sıfırlı
Çiçek soldu, radyo sustu, şaşırma bahçeler kuruyor diye
Ben hala kayıp kayıp düşürmenin derdinde
Tüm organlarım benden daha değerli
Ayaklarım yokuşta inat çamurdan tescilli
Her şey gelip geçmiyor şubat gibi hızla
Düşerken kırdığım çiçekler olmuştur elbet
adıma eklenen çıplak bir ruh çöller giymiş
Aşka eğimli göğsüm sensiz bozkır sayılır
Bataklıklarıma kokunu sür
Toprağın izniyle çıkıyorum yokuşları
Dişlerimi kıran bencillik yok artık
İnandığım fotoğraflar cehennemi yavruladı
Gençliği taşımak zor, şeytanıma alıştım
Yas depreşir kanımda sanılmasın atın koşmadığı,
pusunun sızmadığı kadarım
Bir geçit bulsam önce kendimden geçerdim
Hüznümle sür bahçeni, dudaklarının kanıtıydım
beni terk etmeden önce
Acımı suyun içine ulaştırdım, iletkendir gözyaşı
Gözlerimi ertelediğim bir odanın hafızası deşer geceyi
Çoğalmış çamur çiziyor yokuşların tenini
Acılardan örülmüş biri ne satar kervanında
Bıraktığın yokuşta yenildim incirin sütüne kadar
Elime düşen şişelerden gökyüzü çıkmıyor
En ıssız ada şimdi tenim,
dağın kursağına takıldım sanki bir esimlik yel