PANDORANIN KUTUSU
“Kutsallaştırılan annelik, kadını izole eder,” der Serhat Yabancı.
Ne kadar katılıyorsunuz bu cümleye?
Mesela; ben o çok anlatılan ve ilahlaştırılan anne olmayan annelerdenim. Hiç de anlatılan gibi bebeğini kucağıma verdiklerinde ‘daha önce hiç yaşamıyormuşum’ hissi olmayan anne. ‘Kokusunu bir duydum sanki daha önce hiç çiçek koklamamışım’ demeyen anne.
Sahi bunlar olmak zorunda mı? Bir kalıp mı olmalı?
Tam tersi hissedilen korku, endişe, sevinç ve bir dakika sonra ne olacağını bilememe korkusu da olabiliyor. Bu biraz da yaratılıştan itibaren gelen, kadın eşittir bebek kodlaması ve baskı sonucu oluşan durum. Çocuğu olmayan kadın, kadın değildir anlayışı. Ne korkutucu bir cümle. “Yok canım öyle olur mu,” sözlerini duyar gibiyim.
Etrafınızı bir düşünün. Bebeğiniz olmasa neler söylerlerdi. Kırıcı sözler, sabit fikirler, iğneli bakışlar havada uçuyor değil mi? “Bu kulaklar neler duydu da duymaz olaydı,” der gibisiniz. “Kadının düşmanı yine kim?” tartışmaya kapalı.
Yazdıkça anlayabiliyorum ki bebek sonrası rahatlama ve kocaman cümleler birazda bunlardan kaynaklı. Buyurun size susturucu bir çocuk. Şimdi beni rahat bırakın cümleleri bunlar.
Benim ise hiç böyle kaygılarım olmadı.
Çocuk olmasa da ben benim!
Olmazsa yarım olmayacağım!
Olunca kraliçe de olmayacağım!
Neden hep başkalarının zihniyetini doyurmak zorundayız. “Her dilde bir adları vardı onların; ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar,” diyor Ahmet telli. Ne doğru bir söz. İste bu yüzden, hayat ne olursa olsun devam ediyor.
Sen bunları boş ver güzel KADIN. Sen, bebeğini kucağına alınca sevinmeyebilirsin. Dünyalar senin de olabilir. Bunlar çok normal. Ne hissediyorsan sadece kendin için hisset. Unutma sen mutluysan etrafındakiler de mutlu. Ama önce SEN. Kendinden bu kadar ödün verme…
En kalpten duygularla söylüyorum ki
Ayağınıza taş değmesin güzel kadınlar…
👏👏👏